Türkiye Klinikleri tarafından oluşturulan, tüm disiplinlerdeki akademisyenlerin mesleki ve sosyal birikimlerini paylaştığı platformdaki yazımız yayınlanmıştır.
Bir çiçek, akvaryumdaki üç beş balık, yavru bir kedi… Komşunuz dört günlüğüne gideceği tatil için kapınıza gelip, mahcup bir edayla geride bırakacağı canlılarla ilgilenip ilgilenemeyeceğinizi sordu. “Tabii” dediniz anahtarı alırken ama içinizde bir huzursuzluk. Ya onlar gelene kadar emanetlerden birine bir şey olursa!.. Çiçeğe fazla su verir, kapıyı açarken kediyi dışarı kaçırır, balıkların yemini vermeyi unutursam! Anahtarı aldınız ama eklediniz ardından da, “soldurduğum çiçeklerin haddi hesabı yok, seninki de nasibini almaz umarım”.
Sayılı gün çabuk geçti. Bir bacağı kopmadan kediyi, yaprağı solmadan çiçeği, ters dönmeden balığı anahtarla beraber teslim edip rahatladınız.
Günün birinde kapınız çaldı, elinde anahtarla biri çıkıp geldi. Kapıyı açıp size emanet edilenleri görünce afallayıp kaldınız. Bu kez emanet edilenler ne bir bitki gibi hareketsiz, ne balık gibi üç litre suyun içinde yaşamayı kabullenecek kadar beklentisiz, ne de bir kedi gibi sadece bugünde yaşayacak kadar kanaatkâr. Avucunuzdaki anahtar size bir insan emanet etti. Suyunu mamasını verip, güneşin geliş açısını ayarlayıp, akvaryumun fişi takılı mı diye kontrol edip sırtınızı dönüp gidemezsiniz.
Size emanet edilen akıl sahibi, duyguları olan, geleceğini bugünkü davranışlarınızla şekillendirdiğiniz bir insandır. Çocuğunuzdur. Anahtarı kendi elleri ile size vermiştir. Dünyaya geldiği gün liyakatinizi sorgulamadan limanınıza sığınmıştır. Sevilmek, değer görmek, kendi olarak kabul görmek, saygı duyulmak, O’nun için oluşturulmuş sınırları net ama güvenli bir ortamda büyümek, gelişmek, varlığının ve biricikliğinin farkına varmak dünyaya gelmiş her çocuğun en doğal hakkıdır. Kapıyı ilgiyle, samimiyetle, tutarlılıkla, heyecanla açınca içeride gördükleriniz sizi gerçek birer anne baba yapacak, varlığınıza anlam katacaktır.
Anne baba o anahtarı almayı kabul ettiyse bunun sorumluluğunu üstlenmeli, buna liyakat göstermelidir ki dalları gökyüzünü delecek hiçbir ağaç bodur kalmasın, budamak niyetiyle kökleri kurutulmasın, çiçek açabilecekken kendini birkaç daldan ibaret sanmasın.
Birer yetişkin olmuş, gündelik yaşamın stresiyle, geçmiş yaşantıların negatif birikimiyle ve olmazsa olmaz geleceğin belirsizlik yayan loş ışığıyla adımları yere sağlam basamayan anne babalar, yanı başlarındaki mucizeyi de gereğince fark edemeyecektir. Mucizeyi bir tohuma indirgeyeceklerdir. Oysa tohum içinde devasa ağaçları barındırır. Gün gelir gölgesi hem size, hem insanlığa serinlik olur.